Ana içeriğe atla

Aynalar- Eduardo Galeano

  "Ben hatırlatma takıntısı olan bir insanım, her şeyden çok da Amerika'nın, unutkanlıktan mustarip Latin Amerikanın geçmişini hatırlatma takıntım var" diyor Galeano...


  Eduardo Galeano... Onun için "dünyanın vicdanı bir gazeteci" deniliyor. Bu övgüye kesinlikle layık olduğunu düşünenlerden olarak Aynalar kitabını size tanıtmak istedim.
  Aynalar bir tarih kitabı ama bildiğimiz tarih kitaplarından değil. Kitapta insanlık tarihi anlatılarla ilerliyor. Ve bir tarih kitabından beklenilen o meşhur objektif tutumu bu kitapta bulamazsınız çünkü bu bir tarih kitabı değil, insafı elden bırakmadan yazılmış bir yaşanmışlıklar kitabı.

  Girişte de belirttiğim üzere "İnsanların, özellikle de Latin Amerika halkının mustarip olduğu unutkanlıkla savaşmak için" yazdığını belirten Eduardo Galeano, Chavez'in, Obama'ya "Latin Amerika'nın Kesik Damarları" kitabını hediye etmeden önce de tanınan ve okunan bir yazardı. Ama bu olay, onun tüm dünyada çok satanlar listelerine girmesine yol açtı.
   
Aynalar;milattan önceden başlıyor günümüze kadar geliyor... tarih sahnesinde yerini almış tüm iktidar sahiplerini, büyük emperyalistleri, peygamberleri, din adamlarını, filozofları, yazarları, ressamları, bestecileri, bilim adamlarını, özetle dünyamıza iz bırakmış herkesi, her önemli olayı anlatıyor... daha çok da geniş kitlelerin sömürülmesine yol açan olayları, bunlara sebep olanları ve buna karşı duran nadir insanları konu ediyor. Bunları kitabın teşekkür bölümünde belirttiği üzere bibliyografik olarak değil 600 farklı alıntıyla, başlıklar halinde, okuması hayli zevkli bir biçimde bir araya getiriyor.


 Gördüğünüz üzere kitap adının altında "Neredeyse Evrensel Bir Tarih" notu düşülmüş nedeni kendisine sorulduğundaysa şöyle bir cevap vermiş; "Bilmiyorum, ‘evrensel bir tarih’ ya da bunun gibi bir şey demek bana fazla vakur ve ciddi geldi. Ben tarihçi değilim. Bu kitap çok deli bir projeydi. Zaman ve harita sınırlarının ötesine geçmeye çalışmak çılgınca bir maceraydı. Görünmeyenler üzerinden insanlık tarihini yeniden keşfetmeye, yeniden inşa etmeye çalışan, ırkçılık ve maçoluk, militarizm, elitizm ve başka bir çok ‘izm’lerin oluşturduğu, yeryüzündeki gökkuşağını yeniden keşfetmeye çalışmak için 600 kısa öyküden toparlandı. Kitabın amacı nihayetinde, hiç kimse olamamışların ağzından hiç kimse olamayanları anlatmaktı. "



Anlatıların biçemini daha net görebilmeniz açısından size kitaptan bir bölüm ya da hızımı alamayıp bir kaç bölüm paylaşacağım...

***********
   Hitler hiçbir şeyi icat etmedi. Yahudiler iki bin yıldan beri İsa'nın affedilmez katilleri ve bütün suçların mümessilidirler.
   Bu nasıl oluyor? İsa yahudi değil miydi? On iki havari ve dört İncil yazarı da Yahudi değil miydiler? Ne dersiniz? Bu olamaz. Ortaya serilen gerçeklerin şüphe götürür tarafı yok: Şeytan sinagoglarda ders verir ve Yahudilerin daha en başından beri kendilerini mayasız ekmeği lekelemeye, kutsal suları zehirlemeye, iflasları tetiklemeye ve veba mikrobunu yaymaya adamışlardır.
     1290 yılında İngiltere geride bir tane bile kalmayacak şekilde onları ülkeden kovdu. Ancak bu durum, hayatlarında belki de bir tane bile yahudi görmemiş olan  Marlowe  ya da Shakespeare'in kan emici asalak ya da tefeci cimri karikatürüne uyan tiplemeler yaratmalarına engel teşkil etmedi.
      Şeytanın hizmetinde olmakla itham edilen bu lanetliler asırlar boyunca kovulma üzerine kovulma, katliam üzerine katliam yaşadılar. İngiltere'nin ardından sırasıyla Fransa'dan, Avusturya'dan, İspanya'dan, Portekiz'den, ve sayısız İsviçre, Almanya ve İtalya şehrinden de atıldılar. İspanya'da tam on üç asır boyunca yaşamışlardı. Giderken yanlarında evlerinin anahtarını da götürmüşlerdi. O anahtarları bugün hâlâ saklayanlar var.
     Hitler tarafından organize edilen korkunç boyuttaki can pazarı uzun bir tarihin zirve noktasıydı.
     Yahudi avı her zaman için bir Avrupalı sporu olmuştur.
     Şimdiyse,bu sporu hiçbir zaman yapmamış olan Filistinliler diğerlerinin hesabını ödüyorlar.
************
Büyüyün ve çoğalın dedik, makinelerde büyüyüp çoğaldılar.
Bizim için çalışacaklarına söz vermişlerdi.
Şimdi biz onlar için çalışıyoruz.
Gıda miktarını arttırsınlar diye icat ettiğimiz makineler açlığı çoğaltıyorlar.
Kendimizi savunmak için icat ettiğimiz makineler bizi öldürüyorlar. Hareket etmek için icat ettiğimiz otomobiller bizi hareketsiz hale getiriyorlar.
Buluşmak için icat ettiğimiz şehirler bizi yalnızlaştırıyorlar.
Biz makinelerimizin makineleriyiz.
Onlar masum olduklarını iddia ediyorlar.
Ve bunda haklılar.
**************

Son olarak John Berger'den bir alıntıyla bitirelim;
“Eduardo Galeano yayımlamak, düşmanı yayımlamak gibidir: yalanların, eşitsizliğin, hepsinden önemlisi de unutkanlığın düşmanını. Suçlarımızı unutturmadığı için ona minnettarız. Onun şefkati yıkıcı, hakikati hiddetli.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TAŞINAMIYORUZ

Bir lokma bir hırka yaşayamayan, maximilist bir ailenin taşınma imtihanını anlatıp içimin şişkinliğini buraya dökmek istedim sevgili arkadaşlar. Bundan tam bir yıl önce biricik kedimiz Mırra'nın vefatının akabinde dış dünyayla hatta yaşadığım evle bağlarımın seyreldiği o anlarda; benim dört yıldır, eşiminse on yıldır yaşadığı Kurtuluş'taki evimizden taşınma kararı aldık. Biz ve o zaman yaklaşık dört bin civarında olan kitabımızı sığdıracak bir yuva arayışımız çabucak sonuçlandı. Şimdi çabucak gelen şeyler o zaman pek de çabuk olmamış olabilir. Ama gene de hatırladığım tek şey bi gece evi bulup ertesi gün tuttuğumuzdu. Asıl her şeyin zorlaştığı kısım bizim gibiler için evi tuttuktan sonra başlıyormuş, deneyimledik. İlk kira+iki kira depozito+ bir emlakçı bedelini ödeyip Kurtuluşta’ki evimize geldiğimizde her şey gözümüzde büyüyüverdi. Senelerce durduğu yerden bir milim kıpırdamadığı için zeminle artık bütünleşmiş, özdeşleşmiş mobilyalarla bir süre bakıştık ve hemen google’...

Mandalinalar Filmi

                                                                "Düşün ki, Rabbin meleklere: «Muhakkak Ben, yeryüzünde                                                            bir halife tayin edeceğim.» dediği vakit, «Biz seni tesbih ve                                        takdis edip dururken orada fesat çıkaracak ve kanlarakıtacak                                 bir yaratık mı yaratacaksın?» dediler. «Her halde Ben sizin                ...

DÖNÜŞ

Şimdi ne yapacağını düşünürken kıvrandığı, kıvrana kıvrana uyuduğu bir gecenin ağrılı sabahına, sabaha haksızlık olmasın öğlenine, yine isteksiz uyanmıştı. On iki yıl diye geçirdi aklından,  tam on iki yıldır isteksizlik varlığını içine yuttuğundan beri iştahla yaptığı pek bir şey kalmamıştı. Düşündü, sabahı böyle derin bir sızıyla başlayan günden artık ne bekleyebilirdi bilmiyordu. Yine de son bir gayretle önce uyuşan başını doğrulttu. Ardından ağırlaşan omuzlarını yataktan yavaşça ayırdı. Yatak bedenini yeniden kendisine çekmek isteyen koca bir mıknatıs gibiydi. Oturdu bir süre, dik durmakta zorlanıyordu. Nihayet bacaklarını da yataktan indirdi. Terliğini yere bakmadan ayak yordamıyla bulmaya çalıştı. Kendini zemini kaymış, havada asılı duran bir toz zerreciği, içi bomboş bir balon gibi hissetti. Yatağın köşesine gözü takıldı. O telefon geldiğinde yatağın ucuna çökmüş, büzüşmüş, küçücük kalmış halini gördü. Yıllardır o bedene hapsolmuştu. Bunca yıldır tek başına yüklendiği tüm so...