Ana içeriğe atla

TAŞINAMIYORUZ


Bir lokma bir hırka yaşayamayan, maximilist bir ailenin taşınma imtihanını anlatıp içimin şişkinliğini buraya dökmek istedim sevgili arkadaşlar.
Bundan tam bir yıl önce biricik kedimiz Mırra'nın vefatının akabinde dış dünyayla hatta yaşadığım evle bağlarımın seyreldiği o anlarda; benim dört yıldır, eşiminse on yıldır yaşadığı Kurtuluş'taki evimizden taşınma kararı aldık. Biz ve o zaman yaklaşık dört bin civarında olan kitabımızı sığdıracak bir yuva arayışımız çabucak sonuçlandı. Şimdi çabucak gelen şeyler o zaman pek de çabuk olmamış olabilir. Ama gene de hatırladığım tek şey bi gece evi bulup ertesi gün tuttuğumuzdu. Asıl her şeyin zorlaştığı kısım bizim gibiler için evi tuttuktan sonra başlıyormuş, deneyimledik. İlk kira+iki kira depozito+ bir emlakçı bedelini ödeyip Kurtuluşta’ki evimize geldiğimizde her şey gözümüzde büyüyüverdi. Senelerce durduğu yerden bir milim kıpırdamadığı için zeminle artık bütünleşmiş, özdeşleşmiş mobilyalarla bir süre bakıştık ve hemen google’a 'çok eşyayla nasıl taşınılır?' yazdık. Enter. Önce kolileyin diyordu, eşyalarınızı kolileyin ve bir kenarda taşınacağınız günü beklesinler. Buraya kadar her şey çok güzel ama -bir kenar- kısmında bizim için bi tuhaflık vardı: bir kenarımızın olmaması! Normal insanlar gibi bir nakliyeciyle anlaşıp tası tarağı toplayıp taşınmak yerine 22 günde taşındık. Sağolsun sevgili kayın pederim taşınmamıza yardım etmek için çıktı geldi.

kayınpederim :(

 Evden her gün altı yedi koli kitap, ıvır zıvır taşıyarak geçen 22 gün ve 52 büyük boy koli... 22 gün sonunda kendi boyadığımız, eksiğini gediğini tamamladığımız, ilk kiracılık deneyimimizi yaşayacağımız bu eve taşınarak bize kalırsa dünyayı epey değiştirdik. 
sevgili eşim :(


Taşındıktan üç ay sonra artık salon salon gibi, mutfak mutfak gibi, çalışma odası çalışma odası gibi ve diğer her şey de diğer her şey gibi oldu. Kalan tek eksiğimiz salon için kullanacağımız bir halıydı. En fazla özenip inceleyerek aldığımız eşyamız da bu halıydı. Canım halım. 6 m2.

Tüm bu hengamenin üzerinden henüz yedi ay geçmişken ben evime evim bana alışmışken, metrobüse bu kadar yakınken ve evimin önündeki ağaçlar bu evin önünden başka hiç bir yerde yokken ev sahibimiz bize o acı haberi verdi.
-Binamız kentsel dönüşüme gidiyor çocuklar valla biz de ne yapacağımızı şaşırdık. 4500’den aşağıya ev yok buralarda, keşke de burayı hiç tutmasaydınız.....
+Orhan amca sen aklını mı kaçırdın Orhan amca. Filli boya rezeneye daha doyamadan beni bu evden nasıl çıkarırsın Orhan amcaaa (kendi ellerinizle boyadığınız bir duvara bakıp mutlu olmanın tarifini tatmayan anlamaz.)

Nihayetinde üç aydır sahibinden.com, emlakjet.com, zingat.com favori uygulamalarım oldu. Şu anki bilgimle tapu harita kadastrocu olabilirmişim gibi bir his... Neyse bu ev arama süreci meğer doğum sancısıymış arkadaşlar. Bir orta sınıf burjuva adeti olarak biriktirdiğimiz kitaplarımızın, iki metreye bir metre olarak büyük bir özgüvenle yaptırdığımız yemek masamızın bir gün önümüzdeki en büyük engel olacağını nereden bilebilirdik...  Şimdi tüm bunların taşınacağımız eve taşınabilmesi için bir apartmandan beklentimizse ana babanın evladından beklentisini solda sıfırlar. Yük taşıma asansörünün olması, bulunduğumuz bölgeye yakın olması, bir otoparkının olması, muhitin nezih olması gibi uzayan bir listemiz var. Bakalım aradığımız evi ne zaman bulabileceğiz ve yeni taşınma maceramız nasıl olacak. Sahibinden temiz bir ev bulmuş insan mutluluğu dilerim herkese....

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mandalinalar Filmi

                                                                "Düşün ki, Rabbin meleklere: «Muhakkak Ben, yeryüzünde                                                            bir halife tayin edeceğim.» dediği vakit, «Biz seni tesbih ve                                        takdis edip dururken orada fesat çıkaracak ve kanlarakıtacak                                 bir yaratık mı yaratacaksın?» dediler. «Her halde Ben sizin                ...

DÖNÜŞ

Şimdi ne yapacağını düşünürken kıvrandığı, kıvrana kıvrana uyuduğu bir gecenin ağrılı sabahına, sabaha haksızlık olmasın öğlenine, yine isteksiz uyanmıştı. On iki yıl diye geçirdi aklından,  tam on iki yıldır isteksizlik varlığını içine yuttuğundan beri iştahla yaptığı pek bir şey kalmamıştı. Düşündü, sabahı böyle derin bir sızıyla başlayan günden artık ne bekleyebilirdi bilmiyordu. Yine de son bir gayretle önce uyuşan başını doğrulttu. Ardından ağırlaşan omuzlarını yataktan yavaşça ayırdı. Yatak bedenini yeniden kendisine çekmek isteyen koca bir mıknatıs gibiydi. Oturdu bir süre, dik durmakta zorlanıyordu. Nihayet bacaklarını da yataktan indirdi. Terliğini yere bakmadan ayak yordamıyla bulmaya çalıştı. Kendini zemini kaymış, havada asılı duran bir toz zerreciği, içi bomboş bir balon gibi hissetti. Yatağın köşesine gözü takıldı. O telefon geldiğinde yatağın ucuna çökmüş, büzüşmüş, küçücük kalmış halini gördü. Yıllardır o bedene hapsolmuştu. Bunca yıldır tek başına yüklendiği tüm so...