Ana içeriğe atla

Duygusal Buzlaşma

 

 Michael Haneke!

 1942 yılında Münih’te dünyaya gelen Haneke, öğrenimi için Viyana’ya gider ve orada felsefe ve psikoloji eğitimi alır. Sinemayla alakasını hiç kesmeyen Haneke sinema yazarlığı yapmaya başlar ve televizyon sektörüne girer. İlk filmlerini tv filmleri olarak çeker ve sonra bir üçlemeyle sinema dünyasına girer.

"Duygusal buzlaşma üçlemesi" ya da  "Kent Üçlemesi" olarak bilinen üçlemeleri ile kendi tarzını ve sinema dilini oluşturur. Peki onun sinema dili nasıldır diye soracak olursanız şayet, şöyle ki; umutsuz vakadır, rahatsız edicidir, kağıt kesiğidir. Kendi deyimiyle bir nevi intihar biçimidir...


 1. Yedinci Kıta: 1989

Üçlemenin ilk filmi olan Yedinci Kıta'da Haneke, 80'lerin sonu Avrupa'sına çeviriyor kamerasını. Film başlarken küçük burjuva bir aile  karşımıza çıkıyor ki Haneke bu filmle birlikte orta sınıf küçük burjuva yaşamlarına daha çok tokat atacağının sinyallerini veriyor. Bir süre bize bu ailenin monoton yaşamını gösteriyor; kısıtlı iletişim, yoğun iş temposu, aile büyükleriyle kopuk bir bağ fakat güzel kıyafetler, hoş bir ev, iyi yemekler vs. Bu sahnelerin filmde sıkça yinelenmesiyle birlikte siz de artık bir şeylerin kopacağı sinyalini alıyorsunuz ve beklenen oluyor ; hayatlarını adadıkları eşyalarını, paralarını, evlerini nasıl hunharca parçaladıklarını uzun uzun seyrediyorsunuz. (Burada gişe sinemalarına ait olan sonunu söyleyince filmin anlamını yitirmesi gibi bir durum söz konusu değil, zira bir sanat eseri bırakın sonunu bildiğiniz halde seyretmeyi, defalarca kez bıkmadan seyredebileceğiniz derinlikler barındırır). Tüketim çılgınlığının adı konulmamış şizofreniye yakın hastalıkları insanlığa armağan etmesinin hazin sonunu Haneke gerçekliğiyle tadıyorsunuz.


 2.Benny'nin Videosu: 1992 



 Evet 90'ların başında yine Avrupa'da ve yine orta sınıf bir aileyleyiz. Filme adını veren çocuk karakterimiz Benny, hayatı video kasetlerden ve kameralardan ibaret bir ara tür. Benny'nin hepimizi endişelendirmesi gereken halini Haneke, onun, her orta sınıf bireyin düştüğü batağa saplanarak, ahir ömürlerini hayat standartlarını yükseltmek için geçiren ailesi üzerine temellendiriyor. Bizler tıpkı yaşadığımız dönemde de olduğu gibi çocuklarını küreselleşen dünyanın kültür dayatmalarına kaptırmış, inancı ne olursa olsun dünyadaki var oluş sebebi olan hakikati, bir an olsun keşfedebilme arzusunu hiç duymamış orta sınıf bir ailenin, artık hakikatle bağlantı kurmalarını sağlayacak tek şey olan bir felaketle yüzleşme durumunu yaşamalarına rağmen nasıl daha da barbarlaşabildiğini görüyoruz. Zira binbir emekle oluşturdukları konfor alanlarına yönelik her hangi bir tehdit, onlar için ortadan kaldırılması, yok edilmesi, olmamış farzedilmesi gereken küçük bir sorun. Filmin sonunda ise zaten Haneke metaforik anlatımlarla ve seyirciye bolca düşünme payı bırakarak bize suçluyu işaret ediyor.
 Son olarak Haneke bu filmin üzerine şöyle bir yorumda bulunuyor; “Çocuklar duygusal ya da entelektüel destek verilmeksizin televizyonun önünde bırakılırsa, onlar için Saraybosna’daki bir cesetle Terminatör’deki bir ceset arasında gerçeklik açısından bir fark kalmaz. Benny aslında ne yaptığının farkında değil çünkü videolarda tek yapmanız gereken filmleri geri almak, böylece ölen insanlar yeniden canlanır.”
 Haneke'nin de dediği gibi feci bir gerçeklikten kopuşun isyanı bu film. Gördüğüne hissettiğine kayıtsız kalan insanoğlunun baktığı ekranların gerçek olduğuna dair sarsılmaz inancını sorgulatıyor...


 3.Tesadüfi bir kronolojinin 71 parçası: 1994  
                                                                                   

  Bu filmde Haneke gerçek bir olaydan esinlenerek senaryoyu yazıyor. Birbirinden farklı hayatların bir bankada kesişmesini ve o hayatların o bankada ani ve nedensiz bir şekilde sonlandığını görüyoruz. Savaşlar, göçler, ağır travmalar derken en ufacık bir hadisenin bile toplum içinde nasıl büyük şiddetler doğurduğuna hepimiz her gün şahit olurken Haneke bir de halimize uzaktan bakalım demiş ve filmini yapmış. Üçlemenin diğer iki filminde de dünyadan haberler aktaran, bu haberlerin bireyler üzerindeki tesirlerini dolaylı olarak anlatmaya çalışan Haneke, bu filminde haberlerin dozajını arttırarak veriyor. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra dengeler değişimi, Avrupa'nın göbeğinde, Bosna'da Müslümanlara uygulanan soykırım, Ortadoğu’da hiç bitmeyen zulümler, Türkiye'deki terör örgütü PKK'nın saldırıları, ekonomi, dönemin magazin haberleri, reklamlar, Michael Jackson’ın çocuk tacizciliğinden yargılanmasına kadar dönemin haberlerini aktaran Haneke, 90’ların dünyasını ve modern toplum buhranlarıyla yaşadığımız hayatı mercek altına alıyor.

 ****************

   Duygusal buzlaşma üçlüsü bilinç altımızdaki şiddet arzusunun ne denli güçlü olduğunu, insanoğlunun bunca yeniliğe bir türlü ayak uyduramama, kendini bir türlü geliştirememe ve bu buhran halinde hep en başa en ilkel haline dönme eğilimini en sert şekilde gösteren doyurucu bir üçlü.
 Eğer Michael Haneke'nin film dilinden hoşlandıysanız "duygusal buzlaşma üçlemesi"nin ardından çektiği birbirinden enfes diğer filmlerini  seyretmeyi unutmayın!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TAŞINAMIYORUZ

Bir lokma bir hırka yaşayamayan, maximilist bir ailenin taşınma imtihanını anlatıp içimin şişkinliğini buraya dökmek istedim sevgili arkadaşlar. Bundan tam bir yıl önce biricik kedimiz Mırra'nın vefatının akabinde dış dünyayla hatta yaşadığım evle bağlarımın seyreldiği o anlarda; benim dört yıldır, eşiminse on yıldır yaşadığı Kurtuluş'taki evimizden taşınma kararı aldık. Biz ve o zaman yaklaşık dört bin civarında olan kitabımızı sığdıracak bir yuva arayışımız çabucak sonuçlandı. Şimdi çabucak gelen şeyler o zaman pek de çabuk olmamış olabilir. Ama gene de hatırladığım tek şey bi gece evi bulup ertesi gün tuttuğumuzdu. Asıl her şeyin zorlaştığı kısım bizim gibiler için evi tuttuktan sonra başlıyormuş, deneyimledik. İlk kira+iki kira depozito+ bir emlakçı bedelini ödeyip Kurtuluşta’ki evimize geldiğimizde her şey gözümüzde büyüyüverdi. Senelerce durduğu yerden bir milim kıpırdamadığı için zeminle artık bütünleşmiş, özdeşleşmiş mobilyalarla bir süre bakıştık ve hemen google’...

Mandalinalar Filmi

                                                                "Düşün ki, Rabbin meleklere: «Muhakkak Ben, yeryüzünde                                                            bir halife tayin edeceğim.» dediği vakit, «Biz seni tesbih ve                                        takdis edip dururken orada fesat çıkaracak ve kanlarakıtacak                                 bir yaratık mı yaratacaksın?» dediler. «Her halde Ben sizin                ...

DÖNÜŞ

Şimdi ne yapacağını düşünürken kıvrandığı, kıvrana kıvrana uyuduğu bir gecenin ağrılı sabahına, sabaha haksızlık olmasın öğlenine, yine isteksiz uyanmıştı. On iki yıl diye geçirdi aklından,  tam on iki yıldır isteksizlik varlığını içine yuttuğundan beri iştahla yaptığı pek bir şey kalmamıştı. Düşündü, sabahı böyle derin bir sızıyla başlayan günden artık ne bekleyebilirdi bilmiyordu. Yine de son bir gayretle önce uyuşan başını doğrulttu. Ardından ağırlaşan omuzlarını yataktan yavaşça ayırdı. Yatak bedenini yeniden kendisine çekmek isteyen koca bir mıknatıs gibiydi. Oturdu bir süre, dik durmakta zorlanıyordu. Nihayet bacaklarını da yataktan indirdi. Terliğini yere bakmadan ayak yordamıyla bulmaya çalıştı. Kendini zemini kaymış, havada asılı duran bir toz zerreciği, içi bomboş bir balon gibi hissetti. Yatağın köşesine gözü takıldı. O telefon geldiğinde yatağın ucuna çökmüş, büzüşmüş, küçücük kalmış halini gördü. Yıllardır o bedene hapsolmuştu. Bunca yıldır tek başına yüklendiği tüm so...