Ana içeriğe atla

Kayıtlar

DÖNÜŞ

Şimdi ne yapacağını düşünürken kıvrandığı, kıvrana kıvrana uyuduğu bir gecenin ağrılı sabahına, sabaha haksızlık olmasın öğlenine, yine isteksiz uyanmıştı. On iki yıl diye geçirdi aklından,  tam on iki yıldır isteksizlik varlığını içine yuttuğundan beri iştahla yaptığı pek bir şey kalmamıştı. Düşündü, sabahı böyle derin bir sızıyla başlayan günden artık ne bekleyebilirdi bilmiyordu. Yine de son bir gayretle önce uyuşan başını doğrulttu. Ardından ağırlaşan omuzlarını yataktan yavaşça ayırdı. Yatak bedenini yeniden kendisine çekmek isteyen koca bir mıknatıs gibiydi. Oturdu bir süre, dik durmakta zorlanıyordu. Nihayet bacaklarını da yataktan indirdi. Terliğini yere bakmadan ayak yordamıyla bulmaya çalıştı. Kendini zemini kaymış, havada asılı duran bir toz zerreciği, içi bomboş bir balon gibi hissetti. Yatağın köşesine gözü takıldı. O telefon geldiğinde yatağın ucuna çökmüş, büzüşmüş, küçücük kalmış halini gördü. Yıllardır o bedene hapsolmuştu. Bunca yıldır tek başına yüklendiği tüm so...
En son yayınlar

TAŞINAMIYORUZ

Bir lokma bir hırka yaşayamayan, maximilist bir ailenin taşınma imtihanını anlatıp içimin şişkinliğini buraya dökmek istedim sevgili arkadaşlar. Bundan tam bir yıl önce biricik kedimiz Mırra'nın vefatının akabinde dış dünyayla hatta yaşadığım evle bağlarımın seyreldiği o anlarda; benim dört yıldır, eşiminse on yıldır yaşadığı Kurtuluş'taki evimizden taşınma kararı aldık. Biz ve o zaman yaklaşık dört bin civarında olan kitabımızı sığdıracak bir yuva arayışımız çabucak sonuçlandı. Şimdi çabucak gelen şeyler o zaman pek de çabuk olmamış olabilir. Ama gene de hatırladığım tek şey bi gece evi bulup ertesi gün tuttuğumuzdu. Asıl her şeyin zorlaştığı kısım bizim gibiler için evi tuttuktan sonra başlıyormuş, deneyimledik. İlk kira+iki kira depozito+ bir emlakçı bedelini ödeyip Kurtuluşta’ki evimize geldiğimizde her şey gözümüzde büyüyüverdi. Senelerce durduğu yerden bir milim kıpırdamadığı için zeminle artık bütünleşmiş, özdeşleşmiş mobilyalarla bir süre bakıştık ve hemen google’...

dol/gözüm/dol

Üzerinden haftalar geçmişti görmemiştim. "Yarın anneme gitsem nasıl olur?" dedim. "Olur sen bilirsin.." dedi. Anneme haber vermeden önce sorumluluk bilinciyle yerimden fırladım. Mutfak tezgahının üzerine akşam yemeğinden sonra biriken, coşkusu ocak ve fırının içine taşan bulaşıkları toplamaya, banyoda çamaşır suyunda bekleyen toz bezlerini sıkıp asmaya, yarın işe giderken giyeceği kıyafetlerini hazır etmeye, sabah evden vakitlice çıkmak için kendi çantamı üstümü başımı ayarlamaya koyuldum. Ne de olsa işleyen bir kurum olan evin düzeni aksatılamazdı. Ama asıl neden bu değildi tabii.Yarın evde olmasam da (akşama kadar) burası benim asıl vatanım ve zinhar ihmal etmemem gerektiği bilincindeyim mesajını sevgili kocama tüm gayretimle göstermekti. Anneme haber vermemiştim henüz. Nasıl olsa evdedir düşüncesi ya da annenin işi olsa da evladına, hele ki yeni evlenmiş ve kalbinde sızısı taze olan evladına her koşulda müsait olacağı hissiyle, "sabah ararım hem sürpriz olur...

Duygusal Buzlaşma

   Michael Haneke!  1942 yılında Münih’te dünyaya gelen Haneke, öğrenimi için Viyana’ya gider ve orada felsefe ve psikoloji eğitimi alır. Sinemayla alakasını hiç kesmeyen Haneke sinema yazarlığı yapmaya başlar ve televizyon sektörüne girer. İlk filmlerini tv filmleri olarak çeker ve sonra bir üçlemeyle sinema dünyasına girer. "Duygusal buzlaşma üçlemesi" ya da  "Kent Üçlemesi" olarak bilinen üçlemeleri ile kendi tarzını ve sinema dilini oluşturur. Peki onun sinema dili nasıldır diye soracak olursanız şayet, şöyle ki; umutsuz vakadır, rahatsız edicidir, kağıt kesiğidir. Kendi deyimiyle bir nevi intihar biçimidir...  1. Yedinci Kıta: 1989 Üçlemenin ilk filmi olan Yedinci Kıta'da Haneke, 80'lerin sonu Avrupa'sına çeviriyor kamerasını. Film başlarken küçük burjuva bir aile  karşımıza çıkıyor ki Haneke bu filmle birlikte orta sınıf küçük burjuva yaşamlarına daha çok tokat atacağının sinyallerini veriyor. Bir süre bize bu ailenin monoton yaşa...

Aynalar- Eduardo Galeano

  "Ben hatırlatma takıntısı olan bir insanım, her şeyden çok da Amerika'nın, unutkanlıktan mustarip Latin Amerikanın geçmişini hatırlatma takıntım var" diyor Galeano...   Eduardo Galeano... Onun için "dünyanın vicdanı bir gazeteci" deniliyor. Bu övgüye kesinlikle layık olduğunu düşünenlerden olarak Aynalar kitabını size tanıtmak istedim.   Aynalar bir tarih kitabı ama bildiğimiz tarih kitaplarından değil. Kitapta insanlık tarihi anlatılarla ilerliyor. Ve bir tarih kitabından beklenilen o meşhur objektif tutumu bu kitapta bulamazsınız çünkü bu bir tarih kitabı değil, insafı elden bırakmadan yazılmış bir yaşanmışlıklar kitabı.   Girişte de belirttiğim üzere "İnsanların, özellikle de Latin Amerika halkının mustarip olduğu unutkanlıkla savaşmak için" yazdığını belirten Eduardo Galeano, Chavez'in, Obama'ya "Latin Amerika'nın Kesik Damarları" kitabını hediye etmeden önce de tanınan ve okunan bir yazardı. Ama bu olay, onun ...

Mandalinalar Filmi

                                                                "Düşün ki, Rabbin meleklere: «Muhakkak Ben, yeryüzünde                                                            bir halife tayin edeceğim.» dediği vakit, «Biz seni tesbih ve                                        takdis edip dururken orada fesat çıkaracak ve kanlarakıtacak                                 bir yaratık mı yaratacaksın?» dediler. «Her halde Ben sizin                ...